Resimlerinin yanı sıra çarpıcı hayat mücadelesi, inişli çıkışlı özel yaşamı ve politik görüşleri ile de tanınan Meksikalı ressam Frida Kahlo, 13 Temmuz 1954’te akciğer embolisi nedeniyle hayatını kaybettiğinde henüz 47 yaşındaydı. “Ben hayatımda üç şeyden vazgeçemem: Birincisi aşkım Diego, ikincisi sanatım, üçüncüsü ise Komünist Parti” diyen Frida, geride 55’i otoporte olmak üzere 143 tablo bıraktı.
Meksika’nın Michalangelo’su Diego Rivera‘dan Kızıl Ordu’nun kurucusu Trotsky‘e, 21. yüzyılın önemli sanatçılarından Duchamp‘tan kübizm akımının öncüsü Picasso‘ya kadar pek çok ismin aşık olduğu Frida, sadece eserleriyle değil sıradışı güzelliğiyle, hayata karşı duruşuyla, mücadelesiyle de hayranlık yarattı.
Gelin, “Ayaklar, uçmak için kanatlarım varken sizi neden arayayım?” diyen Frida’nın hem güzelliğinden esinlenerek yapılmış bebeklere bir göz atalım hem de akıllara durgunluk veren yaşam mücadelesini hatırlayalım.
1907’de dünyaya gelmiş olsa da Frida doğum gününü Meksika devriminin gerçekleştiği gün olan 7 Temmuz 1910 olarak kabul etti.
5 yaşındayken babasıyla çıktığı bir gezinti sırasında yere düşen Frida, çocuk felci geçirdi ve topal kaldı.
Kendisine takılan “Tahta Bacak Frida” lakabına aldırış etmeden, dönemin en iyi eğitimini veren okuluna kayıt yaptırdı.
Meksika’nın Alejandro Gomez Arias, Jose Gomez Robleda, Alfonso Villa gibi önemli isimleriyle bu okulda tanıştı. Frida’nın güçlü kişiliği de bu yıllarda oluşmaya başladı.
O dönemki aşkı Alejandro Gomez ile birlikte bindiği otobüsten, şemsiyesini unuttuğu için inip başka bir otobüse bindiğinde hayatı bambaşka bir yön aldı.
Bindikleri otobüs kaza yaptığında Frida 19 yaşındaydı. Kazanın ardından 32 ameliyat geçirdi.
Diego Rivera’nın ders verdiği okuluna giderken yaşadığı trafik kazasında yanında Alejandro Gomez Arias vardı.
Bu kazadan fazla yara almadan kurtulan Alejandro, yatağa mahkum olan Frida’yı bırakarak ülkeden ayrıldı. Frida bir süre mektuplaştığı Alejandro’dan 1928’de ayrıldı.
Artık hayatı korseler, hastaneler ve doktorlar arasında geçecek; bu durumsa 1954’te kangren yüzünden sağ bacağının kesilmesine kadar böyle sürüp gidecekti.
Kaza sonrasında hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Haftalar, aylar boyunca sürecek zorunlu yatak seansları başladı.
Kırıklar nedeniyle uzun bir süre vücudunun büyük bir kısmı alçıda kaldı. Daha sonrasında alçının yerini demir korseler aldı.
Yatağa bağımlı olduğu dönemde ailesinin hediye ettiği tuval ve boyalar sayesinde acılarını hafifletmek için resme başladı.
“Gündüzlerin ve gecelerin celladı” dediği aynasına bakarak çeşitli otoportreler yaptı. İlk çalışması kadife elbiseli otoportresi oldu.
Frida yürümeye başladığında takvimler 1927’yi gösteriyordu.
Bundan bir yıl sonra da Meksika Komünist Partisi’ne katıldı.
1929 yılında 20. yüzyılın en ünlü ressamlarından biri olan “Meksikalı Michalangelo” ile evlendi.
Fille güvercinin evliliğine benzetilen ilişkileri ona kazadan daha fazla acı verdi.
Yine de “Senin çirkin olduğunu söyleyen annemden nefret ettim. Sana benim gibi bakamayan herkesten. Senin güzelliğini görememelerini anlayamadım hiç…” dedi.
Kadınlara düşkünlüğü ile tanınan Diego, Frida’yı kız kardeşiyle bile aldattı.
Sağlık sorunları nedeniyle bir çocuğunu aldıran ve art arda iki düşük yapan Frida’nın bu ağır süreci resimlerine de yansıdı.
Diego’dan ayrıldıktan sonra kendisini içkiye vurdu, saçlarını kısacık kesti ve erkek kıyafetleri ile dolaşmaya başladı.
Ünü dünyanın dört bir yanına ulaşan Frida için Diego, şunları söyledi:“Frida, benden daha iyi bir ressam ve resim aramızda rekabetin olmadığı bir alan”.
Frida’nın Diego’nun yanı sıra Trotsky, Breton, Berggruen, Duchamp, Kandinsky, Muray, Picasso gibi isimlerle de ilişkisi oldu.
Kahlo, çeşitli sanat çevreleri tarafından sürrealist ressam olarak tanımlansa da kendisinin buna sıcak baktığı pek söylenemez
Frida Kahlo, 13 Temmuz 1954’te, akciğer ambolisi teşhisiyle son nefesini verdiğinde; arkasında bıraktığı son tablosu; “Yaşasın Yaşam” isimli bir natürmorttu.
Son sözleri ise, günlüğüne yazdığı şu cümleydi: “Çıkış yolunun güzel olacağını ve asla geri dönmeyeceğimi umarım.”